Hayatın Yeniden İnşası İçin
Varlığın bir anlamı, dolayısıyla bir amacı vardır. Alah'a iman, bir yerde "anlam"a ve "anlamlılığa" imandır: Alah, eşyayı anlamsız ve amaçsız yaratmamıştır. Dikatli bir göz, en sıradan şeylerin bile bir amaç uğruna var edildiğini görür. İnsan Alah'ın şaheseri, yaratılmışlar evreninin gözbebeğidir. Sıradan şeylerin anlam ve amaçlılığını görüp de, insan varoluşunun bir amacının olmadığını düşünmek abestir. Alah, şaheserine olan sevgisini (Vedûd), ona güven duyarak (Mü'min) göstermiş, onu varoluşunun anlam ve amacını kendiliğinden keşfedecek araçlarla donatmıştır. İşte bu yüzden insan, varoluşunu borçlu olduğu Alah'a karşı sorumludur. İnsan ne kadar çabalarsa çabalasın, Alah'a olan borcunu ödeyemeyecektir. Bunu bilen Alah, insana üstesinden gelebileceği bir görev yüklemiştir: Yeryüzünde varoluş amacına uygun bir hayatı inşa etmek. İnsanın sorumluluğu, yeryüzünde varoluş amacına uygun bir hayatı inşa etmektir. İnsan böyle bir amacı gerçekleştirebilecek bir donanıma sahip kılınmıştır. Fakat insan hayatı inşa sorumluluğunu yerine getirebilmek için, bu donanımı kulanma kılavuzuna uygun kulanmalıdır. Yani, dış dünyayı imar ve inşa ile görevli olan insanın, önce iç dünyası imar ve inşa edilmelidir. İnşa, bir eylemdir. Hiçbir eylem kendisinden başlamaz. Her bilinçli eylemin bir ana rahmi, bir referansı vardır. İnsanın bilinçli eylemlerinin toplamı onun kimlik ve kişiliğini ele verir. İnsan kişiliğini oluşturan eylemlerin ana rahmi ise akıldır. Akıl da kendisini doğuran bir başka rahme muhtaçtır: tasavur. Şu halde, bilinçli bir eylem, inşa edilmiş bir kişiliğin ürünüdür. Kişiliğin inşası ise, akıl ve tasavurun inşasından geçer. İşte vahiy bu noktada devreye girmektedir. Çünkü vahiy, ilahi bir inşa projesidir. Vahyin inşasının doğrudan hedefi insan, dolaylı hedefi hayatır. Vahiy, insanın tasavurunu, aklını ve şahsiyetini inşa etmek için indirilmiştir. Yani vahiy, hayatı inşa etmek için insana bahşedilen donanımın kulanım kılavuzudur. Vahyin amacı, inşa ile yükümlü olan acemi insanı "usta" haline getirmektir. Değilse insan, hayatı inşa ediyorum diye imha, tamir ediyorum diye tahrip edebilecektir. Yaşadığımız dünyada, modern hayatın mamur bir hayat olmadığı açık. Çünkü adil bir hayat değil. Adaletin olmadığı yerde zulüm vardır, bu zulüm kendisini sosyal, siyasal, askeri, ekonomik ve ekolojik alanlarda göstermekte, insanın sadece bugününü değil, aynı zamanda geleceğini de yok etmektedir. Sonuç, insanın varoluş anlamını ve amacını yitirmesidir. Buna karşın, yeryüzünde insanın varoluş amacına uygun bir hayatı inşa etme sorumluluğunun bir numaralı muhatabı olan müslümanlar, bu sorumluluklarını yerine getirmekten ne kadar aciz görünüyorlar. Müslümanların özel yükümlülüğü, bir ilahi inşa projesi olan vahye boyun eğmiş olmalarından kaynaklanmaktadır. Fakat işin vahameti bu noktada başlamaktadır. Çünkü müslümanlar, ilahi bir inşa öznesi olan Kur'an vahyini öz eleriyle nesneleştirmişlerdir. Vahyin inşasına teslim olmak yerine, vahyi kutsal bir nesneye dönüştürerek "teslim almışlardır". Nesneleştirilen vahiy, ilk muhataplarının kişiliğinde gerçekleştirdiği değişim ve dönüşümü, son muhataplarının üzerinde gerçekleştirmemiştir. Vahyin muhataplarının kişiliğini inşa etiği zaman ve mekanlarda, müslümanlar da hayatı inşa eden birer özne olmuşlardır. Ne zaman ki vahyi nesneleştirmişler, işte o zaman kendileri de hayatın, zamanın ve mekanın nesnesi olmaya mahkum olmuşlardır. Bu eserin amacı, insanın varoluş amacına uygun bir hayatı inşa sorumluluğunda vahyin vazgeçilemez rolünü ele almaktır. Vahyin, muhatabı olan insanın kişiliğini, tasavur ve akıl temelinde nasıl inşa etiğinin örneklerini sunmaktır. Dahası, vahyi nesneleştiren mü'min muhataplarının, vahye değil asıl kendilerine en büyük kötülüğü yaptıklarının farkına varmalarını sağlamak ve hayatın yeniden inşasının, ancak insanın inşasından geçtiğini ortaya koymaktır. Son olarak ben de Hz. Şuayb'in dediğini (1. 8) derim: "Sizi sakındırdığım konulara girmem, size muhalefet arzumdan kaynaklanmıyor, aksine tüm arzum gücümün yetiğince düzeltmeye çalışmaktan ibaretir, başarım ise yalnızca Alah'a bağlıdır: Sadece O'na güvendim ve yalnızca O'na yöneldim. "
-Mustafa İslâmoğlu-
18 Eylül 201, Maltepe
(Önsözden).