Hayat Gerçeğe Perde-Cem Mumcu
“Seni anlatacaktım. Senden söz edecektim. Ya da senden haberdar edecektim. Seni bilsinler istedim belki de… İsmini söylesem; kiminin aklında şımarık, kimininkinde uysal, kiminde cahil, kiminde âlim, kiminde mazlum, kiminde zâlim, kiminde genç, kiminde yaşlı, kiminde çirkin, kiminde güzel bir şeyler canlanacaktı. Herkes kendi aklından, kendi geçmişinden, kendi kitaplarından, kendi tarihinden, kendi açısından, yani “kendi”nden bir olta takacaktı sana. Rengini söylemeye kalksam; kimi kötü, kimi iyi, kimi yakan, kimi yanan, kimi duran, kimi koşan, kimi ayık, kimi sarhoş sanacaktı seni. Herkes 'kendi” rengiyle boyayacaktı seni. Kokunu anlatsam; kimi hoş, kimi iğrenç, kimi hafif, kimi ağır, kimi çiçekli, kimi baharatlı sanacaktı seni. Herkes “kendi” burnuyla koklayacaktı seni. Tadını söylesem; kimi acı, kimi tatlı, kimi ekşi, kimi mayhoş, kimi tuzlu diyecekti sana. Herkes “kendi” dilinin bildiği bir tada benzetecekti seni. Huyundan söz etsem; kimi iyi, kimi kötü, kimi korkak, kimi cesur, kimi tembel, kimi çalışkan, kimi kahraman, kimi kaçak, kimi akılı, kimi deli sanacaktı seni. Hepsi “kendi” kalbinin penceresinden seyredecekti seni…
Baktım ki, neyinden bahsetsem “onlara”, neyinden söz açsam “onlardan”, neyini söylesem “onların” olacak; ne söylesem örtecek seni, sustum, hiç anlatmadım…
Suskunluk bile herkesin karnında başka bir çocuğa gebeydi. Saklandım, beni gören seni bir şey zanetmesin diye.”