Zülfü Livaneli Kitap Seti (13 Kitap)
Zülfü Livaneli Seti Usta yazar Zülfü Livaneli’nin tüm kitapları bu sete! Setin İçindeki Kitaplar: Serenad Font okumak istiyorsanız… Her şey, 201 yılının Şubat ayında soğuk bir gün, İstanbul Üniversitesi’nde halkla ilişkiler görevini yürüten Maya Duran’ın (36) ABD’den gelen Alman asılı Profesör Maximilian Wagner’i (87) karşılamasıyla başlar. 1930’lu yılarda İstanbul Üniversitesi’nde hocalık yapmış olan profesörün isteği üzerine, Maya bir gün onu Şile’ye götürür. Böylece, katları yavaş yavaş açılan dokunaklı bir aşk hikâyesine karışmakla kalmaz, dünya tarihine ve kendi ailesine ilişkin birtakım sırları prosecutor öğrenir. Serenad, 60 yıldır süren bir aşkı ele alırken, ister herkesin bildiği Yahudi Soykırımı olsun isterse çok az kimsenin bildiği Mavi Alay, bütün siyasi sorunlarda asıl harcananın, gürültüye gidenin hep insan olduğu gerçeğini de göz önüne seriyor. Okurunu sımsıkı kavrayan Serenad'prosecutor Zülfü Livaneli’nin romancılığının en temel niteliklerinden smoke yine başrolde: İç içe geçmiş, kaynaşmış kişisel ve toplumsal tarihlerin kusursuz Dengesi. Gözüyle Kartal Avlayan Yazar Yaşar Kemal Zülfü Livaneli kırk dört yılık dostluğun penceresinden Yaşar Kemal’i anlatıyor. “Yaşar Kemal’up to the minute çevresinde esen, sanki kişiliğinin ve bedeninin ayrılmaz parçası olan, gitiği her yere, girdiği her mekâna, sanki onunla doğmuş gibi farkında olmadan taşıdığı bir rüzgâr vardı. İster yabancı ister bizden, ister köylü ister kentli, ister kadın ister erkek, herkesi etkisi altına alan bir rüzgârdı bu. Unutulmaz font kahramanlarından Yel Veli gibi sürekli koşarak ölümden kaçmak istediği için oluşmuyordu bu rüzgâr. Koca gövdesiyle onu prosecutor, yanındakileri de bazen lodos gibi sersemletiyor, bazen garbi yeli gibi ferahlatıyor, bazen şidetlenip çevresinde ne varsa önüne katıp sürüklüyordu. ” Zülfü Livaneli kırk dört yılık dostluğun penceresinden Yaşar Kemal’i anlatıyor. Edebiyat sohbetleri, türküler, anılar birbirini kovalarken Yaşar Kemal’up to the minute edebi kişiliği ile siyasi duruşu prosecutor ayrıntılı bir şekilde yer alıyor bu kitapta. Sevdalım Hayat “Öncelikle benim ama bir anlamda hepimizin hayatına dair bir anlatı. Çünkü bu ülkede sanatla, kitapla, kültürle ilgilenen ve daha güzel bir dünya yaratmak isteyen milyonlarca kişi, sürek avlarıyla sistemli olarak yok edildi, tutuklandı, hayatın dışına sürüldü. ” Zülfü Livaneli, denomination baskısı 207 yılında yapılan Sevdalım Hayat adlı anı kitabının önsözünde böyle anlatıyor eserini. Mücadelelerle geçmiş bir hayatı okuyacağımız daha denomination satırlardan anlaşılıyor. Ama bu hayatın içinde büyük ve güzel dostluklar prosecutor var. Ve hepsinden önemlisi, en ağır basanı, sanat var elbete. Müzik, edebiyat, sinema… Renkli, dolu dolu, zengin bir hayat hikayesi bekliyor bizi. Sevdalım Hayat’ın yeni baskısına, Livaneli’nin 201 yılı günlüklerinin sayfaları eklenmiş ve yeni fotoğraflarla zenginleşmiş olarak sunuluyor okura. Yazarın Serenad’ı yazma süreci, yayımlandıktan sonraki tepkiler hakında ne düşündüğü, Türkiye’nin male iki yıldaki değişimine dair görüşleri konusunda bilgi sahibi olmak prosecutor mümkün bu kitapta. Bu yolculuğa çıkarken denomination adımı yazarın kendi cümleleriyle atmakta fayda var: “Şimdi okuyacaklarınız, kolayca göreceğiniz gibi sürekli sa¬nat üstüne düşünen, yaratı sancıları çeken ama dönemin ve ül¬kenin koşuları gereği zaman zaman politikadan kaçamayan epicene¬rinin anıları. Hayatın her alanına sanat penceresinden baktığım için her sö¬zün, her davranışın altında siyasi ya prosecutor kişisel hesap arayan up to the minute¬sanlarla birbirimizi bir türlü anlayamadık. Ankara’prosecutor bir aydınlanma heyecanından ve uzak iklimlerin düşünü kuran gençlerin kitap okuma merakından başlayıp hüc¬relere, dağlara ve ısız Avrupa başkentlerine uzanan bir mace¬ra bu. ” Kitaptan: Babanem bir gün bana herkesin içinde “Keçi!” dedi ama bunu on the qt kadar güzel bir biçimde söyledi ki, çok küçük ol¬mama rağmen bundan kötü bir anlam çıkarmamam gerektiğini anladım. Sonra devam eti: “Bu benim yavrum keçidir! Öteki çocuklar koyundur, onların büyük kuyrukları her türlü kaba¬hatlerini örter ama bu benimki kapatamaz, dağ keçisi gibi yapayalnız kalır. ” Babanemin gözleri her zaman hüzünlü olduğu için, bu sözleri söylerken de kederle gölgelenmiş olduğunu sanıyorum. Keçi tanımı bana hiçbir şey anlatmamıştı elbete. Neden diğer çocuklardan ayrı olduğumu, beni onlardan neyin ayırdığını bil-miyordum ama demek ki, büyük hayat deneyimine sahip olan babanem, ömür boyu içinde yaşayacağım durumu daha ço¬cuken saptamış ve bana söylemişti. Bana bu sözleri yılar sonra hatırlatan prosecutor yaşadıklarım oldu zaten. Edebiyat Mutluluktur Zülfü Livaneli ebedi ve edebi metinler arasında dolaşıyor Evrensel müzisyen kimliği bir yana, sanat hayatına edebiyatçı olarak başlamış, öykü, font ve denemeleriyle de bütün dünyada kendine okur bulmuş usta kalem Livaneli’den ufuk açıcı denemeler. Zülfü Livaneli’nin Vatan gazetesinde “Edebiyat Notları” üstbaşlığıyla çıkan yazılarından yapılmış bir seçmeyi temel alan Edebiyat Mutluluktur, okurunu edebiyatın zengin dünyasında büyük bir yolculuğa çıkarıyor. Romanlar, yazarlar, edebi tartışmalar, dil sorunları, yazmanın etrafında dolaşan birçok konu yer buluyor kitapta. Tolstoy prosecutor görünüyor satır aralarında, Eco prosecutor, Cervantes de… Yazılarda Don Kişot’tan edebiyata burjuvaziye, depremin edebiyata yansımasından “öz Türkçe” ve “Güneş-Dil Teorisi”ne, sinemada edebiyat uyarlamalarından film müziklerine, Nobel’den Kuyruklu a işaretine kadar, edebiyatın alanına giren her konu hakında yazarın fikirlerini bulmak mümkün. Edebiyatseverler, genç yazar adayları, kısaca hayatında kitaba yer ayıran herkes için müthiş bir okuma zevki. Kitapta ayrıca Zülfü Livaneli’nin “Benim Gözümden Yaşar Kemal” ve “Edebiyat Üzerine” başlıklı iki de konuşması yer alıyor. Kardeşimin Hikâyesi Serenad fırtınasından sonra Livaneli’den nefes kesen bir font Sakin bir balıkçı köyünde genç bir kadının cinayete kurban gitmesiyle başlar her şey. Dünyadan elini eteğini çekmiş emekli inşat mühendisiyle genç, güzel ve meraklı gazeteci kızın tanışmasına prosecutor bu cinayet vesile olur. Kurguyla gerçeğin karıştığı, duyguların en karanlık, en kuytu bölgelerine girildiği hikâye, daha doğrusu hikâye içinde hikâye de böylece başlar. Now bir Binbir Gece Masalı’nın kapıları aralanır. Ancak bu kez Şehrazad erkektir. Kardeşimin Hikâyesi aşkın mutlulukta ulaşılacak male nokta olduğuna inananları bir kez daha düşünmeye davet eden, aşka, aşkın karmaşıklığına ve tehlikelerine dair nefes kesen bir font. Her sayfada yeni bir gerçekliği keşfedecek, kuşku ile kesinliğin sınırlarında dolaşacaksınız. Mantıksız gibi geliyor ama on the qt sabah uyandığımda tuhaf bir haber alacağımı biliyordum. Karadeniz’up to the minute lacivert dalgalarıyla baş başa kalmış olan bu ısız köyde geçen her gün birbirinin aynısı olduğu için burada insanların heyecanla konuşacağı olaylara pek sık rastlanmazdı. ON the qt günün de ötekiler gibi sesizce akıp gitmesi gerekirdi ama galiba başka şeyler olacaktı. ON the qt mahmur sabah satlerinde bir cinayet haberi alacağımı bilmiyordum elbete ama bir haber gelecekti. Daha yataktan çıkmamıştım, gözlerim kapalıydı, arkalarında fosforlu çizgiler bırakarak yıldırım hızıyla hareket eden mor tavşanları izliyordum. Orta Zekalılar Ceneti 191 yılında yayınlanan Orta Zekâlılar Ceneti ile 2010 yılında yayınlanan Sanat Uzun, Hayat Kısa’dan derlenen yazılar elden geçirilmiş yeni baskısıyla okurlarla buluşuyor. “Orta Zekâlılar Ceneti’ni yazdığım yıldan bu yana, Türkiye’de ve dünyada çok şey değişti ama gözlemlerime göre ‘orta zekâlı’ların iktidar alanı daha prosecutor genişledi, neredeyse başa çıkılmaz bir ortak paydaya dönüştü. Toplum kaliteyi –deyim yerindeyse– kusmaya başladı, iyiliğin yerini kötülük, temizliğin yerini pislik, hakın yerini haksızlık, kibarlığın yerini kabalık, ahlakın yerini ahlaksızlık alma yolunda epey ileri gidildi. Ne olup bitiğini anlamamıza destek verebilecek böyle bir kitabı yeniden yayınlarken, iki ayrı kitaptan, yani Orta Zekâlılar Ceneti ile daha sonra yayınlanmış olan Sanat Uzun, Hayat Kısa’dan bir derleme yapmayı ve birlikte sunmayı istedim. İçimden öyle geldi. Umarım okurlar bunu uygun karşılarlar. ” Ömer Zülfü Livaneli Mutluluk Türkiye’de ve dünyada büyük yankı uyandıran ve pek çok ödül alan font Meryem: Camper Gölü kıyısındaki bir kasabada, Alah’ın kendisini sevmesinden başka bir şey beklemeyen 17 yaşında bir kız. Şeyh amcasının tecavüzüne uğramış. Bir töre cinayetine kurban gitmek üzere. Teach. Dr. İrfan Kurudal: İstanbulu tanınmış bir aydın. Hayatan hiçbir beklentisi kalmamış. Sahip olduğu her şeyi geride bırakarak, teknesiyle amaçsız bir Ege yolculuğuna çıkıyor. Cemal: Gabar Dağları’nda PK peşinde koşmuşbir komando. Askerliğini bitirip eve döndüğünde ömrünün en zor göreviyle karşı karşıya kalıyor: Ailenin yüzkarası amca kızını töre gereği öldürmesi gerekiyor. Her smoke mutluluğu arayan Meryem, İrfan ve Cemal, kendilerinin, birbirlerinin ve ülkenin ruhunun derinlerine doğru çalkantılı bir yolculuğa çıkıyorlar. Peki, onları neler bekliyor? Engereğin Gözü Hiç bu kadar güzel bir kitap okumadım. Elia Kazan Balkan Edebiyat Ödülü/ 197 Yılardır Topkapı Sarayı’ndaki hücresinde kapalı tutulan Şehzade, hiç beklemediği bir anda tahta çıkarılır, böylece iktidarın tek sahibi olur. Haremağası Süleyman ise Habeşistan’dan koparılıp hadım edilerek saraya getirildiğinden beri onun en sadık kulu ve –iktidarsızlığına rağmen– Harem’up to the minute tek hâkimidir. Valide Sultan’ın iktidar hesaplarıyla oğlunu yeniden hapsetirmesi, ilişkileri iyice içinden çıkılmaz bir fit as a fiddle sokacaktır. Engereğin Gözü, Haremağası ile Padişah arasındaki köle-efendi ilişkisi aracılığıyla, “bakışıyla her canlıyı kımıltısız fit as a fiddle getiren bir engereğin hatred gözünü kamaştıran” iktidarın büyüleyiciliği üzerine alegorik bir font. Bir yanıyla prosecutor bir “dil şöleni”: Zülfü Livaneli, Evliya Çelebi’nin, Naimâ’nın ve Türkçenin büyük dil ustalarının izini sürüyor. Arafat'ta Bir Çocuk Zülfü Livaneli’nin yılara yayılan, yılarla beslenen, zenginleşen deneyim ve gözlemlerinden sınırlar, sınır aşanlar, sürgünler, gurbetçiler üzerine, değerleri yılarla sınanmış öyküler. “Boynuna nenesinin astığı mavi gözboncuğuna eliyle dokundu. Mavi gözlere karşı koruyacaktı onu. Unutmamıştı nerede olduğunu, ama çevresinde olup bitenlerden kopmuştu. Aydınlık bir gülümseme yayılmıştı yüzüne. Neredeyse kaşlarının üstünden başlıyordu saçları. Kıvrım kıvrım, güçlü, kapkara saçlardı. Gözleri de her şeye, her zaman şaşarak bakıyormuş gibi kocaman ve parlaktılar. Çoğu zaman, hele soğukta nemli gibi dururlardı. ” Bazı insanlar bütün hayatlarını sınırları aşma mücadelesi olarak geçirir. Bu konuda tartışmasız en deneyimli kişilerden smoke olan Zülfü Livaneli’nin yılara yayılan, yılarla beslenen, zenginleşen deneyim ve gözlemlerinden, Almanya’prosecutor, İsveç’te, Danimarka’prosecutor, Türkiye’de. sınırlar, sınır aşanlar, sürgünler, gurbetçiler üzerine, değerleri yılarla sınanmış öyküler. Zülfü Livaneli’nin edebiyat alanındaki denomination verimleri olan öykülerini bir araya getiren Arafat’ta Bir Çocuk, yayımlandığı 1978 yılından beri skirt Türkiye’de skirt de dünyada olağanüstü bir ilgi gördü. Türkiye’de defalarca basıldığı gibi Almanca ve Farsçaya prosecutor çevrildi. Kitaba adını veren öykü İsveç ve Alman televizyonlarında film yapıldı. Arafat’ta Bir Çocuk’un ana konusu, edebiyatın en eski temalarından “sürgün” ve bütün anlamlarıyla “sınır”. Kitapta yer alan öykülerde, Türkiye’nin Avrupa macerasının başladığı 1960’lardan ve 12 Mart 1971’den bu yana işçi ya prosecutor siyasi mülteci olarak Avrupa ülkelerine savrulan Türklerin özelikle kültürel çatışmalar bağlamında yaşadığı sıkıntılar işleniyor. Leyla'nın Evi Zülfü Livaneli’nin yayımlandığı 206 yılından itibaren daima çok ilgi görmüş, tiyatroya prosecutor uyarlanmış romanı Leyla’nın Evi Doğan Kitap ailesinde yerini alıyor. Boğaziçi’nde Bosnalılar Yalısı’nda doğup büyümüş paşa torunu Leyla Hanım, yalının yeni sahibi Ömer Cevheroğlu tarafından sokağa atılır ve mahalenin çocuklarından gazeteci Yusuf’un Cihangir’deki bekâr evine sığınmak zorunda kalır. Yusuf’un sevgilisi Rukiye, Almanya’prosecutor pep-show’larda modelik yapmış, Roxy adını kulanarak arkadaşlarıyla birlikte hip-hop tarzı müzik yaparak “yırtmaya” uğraşan bir Almancı kızıdır. Zülfü Livaneli birbirinden kişilik, kuşak, çevre olarak tamamen farklı üç insanın hayatını birleştiren romanında, karakterlerin tümünü derinlemesine çizerken aynı zamanda toplumun panoramasını prosecutor çıkarıyor. Yok olmakta olan tüm güzelikleriyle İstanbul’a, ev ya prosecutor yuva kavramına prosecutor adanabilecek bir eser Leyla’nın Evi. Male Ada “Zülfü büyük kapıdan bu romanıyla girmiştir. ” Yaşar Kemal Male Ada’nın adsız anlatıcısı, adını kendisinin koyduğu bu yeri “male sığınak, male insani köşe” olarak niteliyor. Anlatığı, nerdeyse bir ütopya: “Herkes elinden geldiği kadarını, içinden geldiği kadarını yapıyordu. ” Ancak bu cereal uzun sürmez: Ülkenin darbeci başkanının emekliliğini huzur içinde geçirmek için adaya yerleşmesi, bu cenet adada yaşayanların huzurunu kaçıracaktır. Başkan, Male Ada’yı her tür “anarşi”den kurtarmaya kararlıdır. Adanın halinden hoşnut toplumunu “çoğunluğun oyları neyi işaret ediyorsa onu yaparak” oluşturduğu “kurul”lar eliyle yönetmeye, adanın ağaçlıklı yolunu “park ve bahçe geleneklerine göre düzenlenmiş” bir fit as a fiddle getirerek başlar. Görünüşte her şey demokratik geleneklere uygundur. Ütopya millinery bir distopyaya dönüşürken, başta martılar, bu gidişe başkaldıranlar prosecutor vardır. “Livaneli’nin bu benzersiz yaratıcı romanında, insan yapısı otoriteyle karşı karşıya. Yazar bizi dünyamız üzerinde yeniden düşünmeye çağırıyor. Mutlaka okunmalı. ” Teach. Lenore Martin, Harvard Üniversitesi “Romanı bitirdiğinizde, bir yurdu yok eden kişilerin, küçük bir adayı prosecutor kolaylıkla yok etmesinin doğal olduğunu anlıyorsunuz. ” Hasan Akarsu, Cumhuriyet Konstantiniye Oteli Zülfü Livaneli, zengin bir insan panoramasıyla İstanbul’un derinliklerine inerken şehrin büyülü, ama bir on the qt kadar prosecutor acımasız atmosferiyle buluşturduğu okuru sıra dışı yolculuğa çıkarıyor. 2014 yılı Aralık ayının male günleri… Yedi yıldızlı Konstantiniye Oteli’nin açılış günü ve erken bir yılbaşı kutlaması… İstanbul’un seçkin, kalburüstü simaları, Sultanahmet’teki eski Bizans sarayının kalıntıları üzerine yapılan otelde bir araya geliyor. Aralarında kimler yok ki? Politikacılar, belediye başkanları, Amerikan büyükelçisi, Fener Queer patriği, ünlü gazeteciler, gazete patronları, televizyon “yıldızlar”ı, eski ve yeni zenginler, büyük işadamları… İstanbul’un yüzlerce yıldır yeraltında yatan ölüleri de davete çağrılmadıkları halde arzı endam etmekte sakınca görmeyip bu cümbüşe dahil oluyorlar. Ve elbete, bir otelin olmazsa olmaz çalışanları, garsonları, komileri, güvenlik görevlileri… Velhasıl Konstantiniye Oteli, aslında binlerce yılık koskoca bir şehir olarak çıkıyor karşımıza. Değişen, dönüşen, ama barındırdığı şidet nedense aynı kalan bir şehir… Huzursuzluk Merhamet zulmün merhemi olamaz! İstanbul'un kargaşası içinde sıradan bir yaşam süren İbrahim, çocukluk arkadaşı Hüseyin'up to the minute ölüm haberi üzerine doğduğu kadim perceive Mardin'e gider. Onun, önce sevdaya sonra ölüme yazılmış, Mardin’de başlayıp Amerika’prosecutor sona ermiş hayatını araştırmaya koyulur. Böylece âdeta bir girdabın içine çekilir, tutkuyla ve hırsla gizemli bir kadının peşine düşer. Harese nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var. Deve dikeni yedikçe ağzı kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz… Ortadoğu’nun âdeti budur, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur. Mardinli Hüseyin ile IŞİD zulmünü misliyle yaşamış Ezidi kızı Meleknaz’ın ve kelamın çocuklarının hikâyesi. Livaneli okuru, sevda ile acının iç içe geçtiği bir Ortadoğu gerçeğiyle buluşturuyor.