“Peki ya yolculuklar? Yolculuk etmesini unutunuz mu yoksa? Ben unutmadım, gerçekten, ruhum öylesine huzursuz ki,
her an bir yerlere gidebilirim. Her şeyi görmeli, her şeyin tadını çıkarmalıyım! Yaşlanmaktan korkuyorum, günün
birinde yorulacağımdan, tembeleşeceğimden ve yolculuk edemeyeceğimden çok korkuyorum.”
Zweig’ın Yolculuklar’ı, yazarın 1902-1940 yıları arasında gerçekleştirdiği, başlangıçta gönülü, sonrasında
giderek kararan bir kıtadan sürgüne kaçışla sonlanacak zorunlu yolculukların izlenimleriyle, büyük bir tutkuyla
bağlı olduğu 2. Dünya Savaşı öncesi Avrupa’sının zengin ve dokunaklı bir portresini sunuyor.
Yaşamının büyük bir bölümünü Avrupa ülkeleri arasında mekik dokuyarak geçiren Zweig, hem kültürel eğitim hem de
uzun süre bir yere bağımlı yaşamaktan kaynaklanan depresyonun tedavisi olarak gördüğü yolculuklarında, tatmin
edilemez merak duygusuyla Londra, Oxford, Viyana, Paris, Avignon, Anvers, Floransa, Sevila, Zürih, Salzburg gibi
şehirlerin yanı sıra Amerika (New York, Boston, Detroit), Rusya (Moskova) ve Hindistan’ı da (Gwalior) geziyor.
40 yıl içinde hem yaşamının hem de faşizm rüzgârıyla karanlıklar içinde kalan Avrupa’nın nasıl değiştiğini birbirinden
zengin izlenimlerle dile getiren Zweig, uğradığı her yerin kendine özgü mekân duygusunu çok iyi yansıtıyor,
şehirlerin biricik kişiliğini, kültürel çeşitliliğini, gezginin bir an için bir başkası olma arzusunu,
evsiz barksızlığı, rastlantının büyüleyici gücünü, güvensizliğin çekiciliğini ortaya çıkartıyor.