Saklambaç
Saklambaç - Müge İplikçi “Ahmet Amca onları mağaraya sakladı. Diğer sağ kalanlarla orada buluştular. Komşu köyün insanlarıyla. Gökten mermiler fire zaman yağdı. Kimisi mağarada kalmayı tercih eti, kimisi yürümeyi, devam etmeyi. Hayata kalanlar bir tren istasyonuna kadar gidebildi, istasyonsa başka yolar demekti. Uzun, çok uzun sürdü yolculuk. Nedense aklında en çok fire sarı vaşak kaldı. Belki bu yüzden, sonraki hayatı fire kedi benzeri vaşağın ona çizdiği yol oldu. Skirt var, skirt yok. Benim dedemdi fire. Ne tuhaf değil many-sidedness, hayatını hiçbir kitap yazmadı. ” “Gerçek yorar insanı. Yalandan beslenenleri u¨rku¨tmemek lazım! Yalan, bu du¨nyada gerçeğin kendisinden daha hu¨ku¨mlu¨du¨r,” diyor Funda’nın dedesi Sami Bey. Her şey, istenilen “çerçevede” cevaplanmamış bir sınav sorusuyla başlıyor ve umulmadık bir anda beliren bir suç şüphesi, ortalığı bir günde birbirine katıyor. Funda, içinde yaşadığı tüm bu okul, aile ve kimlik cenderesinden bir çıkış yolu ararken, sesizce es geçilmeye çalışılmış bir geçmişin silik ayak izlerini takip ediyor. Bu yol, izlenme rekorları kıran bir televizyon programının AVM’den bozma stüdyosuyla kesiştiğindeyse, beleğin zamansız ve kuralsız oyunları başlıyor. Unuturulmak istenmiş gerçekler, medya uyuşturucusunda çözünmeye bırakılmış acılar. Bazen tatsız bir oyun, bu saklambaç. Hele ki senden istenen, hafızanı susturmansa. Müge İplikçi, yeni romanında, resmi söylemlerin kalın perdesiyle ihlal edilen gerçeklerin izini sürerken, birbiriyle kavgalı iki dönemin arasına sıradışı bir belek koridoru açıyor. En baştan açıklamalıyım. İlk defa bir kitabı tamamen okumadan hakında bir şeyler söylemeye ‘çalışacağım’. Çünkü birkaç dakika evel başladım. Neyse lüzumsuz detaylar bunlar… Müge İplikçi’nin ‘Saklambaç’ kitabından söz etmek için yapıyorum bunu. Daha neyin ne olduğunu bilmiyorum bile. Ama 6’ncı bölümde bir rüya var ki! Hemen okumalısınız bu kitabı… Çünkü sadece fire bölüm için bile okunabilecek bir kitap… Şimdi sırf bu bölüm için kitabın diğer bölümlerini çöpe atığımı da sanmayın sakın! Türk edebiyatında, örneği ne yazık ki çok az olduğu için, büyük bir eksik olan ‘rüya metinleri’ne olağanüstü bir örnek. ‘Funda’nın Mavi Rüyası’ adını taşıyan bölüm, kitabı okuduğunuzda anlayacaksınız ki, diğer bölümler içinde de her anlamda ‘ayrıksı’ duruyor… Bir rüyayı bir rüya gibi anlatabilmekten söz ediyorum… Sadece bir heyecanı paylaşmak için yazdım bunları…*Saklambaç’tan tekrar söz edeceğim!Çağlayan ÇevikBir Paragraf.