Notre-Dame’ın Kamburu - Victor Hugo
“Quasimodo”, Paskalya’dan sonraki ilk pazara verilen adır aslında. X. yüzyıl Parisi’nde Notre-Dame Kilisesi’nin ön avlusundaki kerevete, kimsesiz bebekler bırakılırdı. Başrahip Frolo, böyle bir günde bulduğu sakat bebeği himayesine aldı ve ona Quasimodo adını verdi. Onu büyütü ve zangoçluk işini verdi; ancak çanın sesi altın kalpli Quasimodo’nun giderek sağır olmasına yol açacaktı. Quasimodo, koruyucusu kabul etiği Frolo’ya büyük bir sevgi ve bağlılık duyarak büyür. Oysa başrahip karanlık içdünyasına hapsolmuş, dizginleyemediği nefretinin pençesinde kıvranan biridir. Hayatı, çanlar ve Notre-Dame Kilisesi’nden ibaret olan Quasimodo, güzeler güzeli çingene kızı Esmeralda’ya, ilk görüşte büyük bir aşkla vurulur. Ne var ki başrahibin gözü de Esmeralda’dadır. Esmeralda’nın dünyasındaysa Yüzbaşı Phœbus’ten başka hiç kimseye yer yoktur. Artık sevgi ile nefretin, iyilik ile kötülüğün kıyasıya mücadelesidir yaşanan. Victor Hugo, olayları ince ince ördüğü Notre-Dame’ın Kamburu adlı ünlü eserinde, insan hayatında kaderin yerini de sorgulamış, kaleme alındığından bu yana birçok sanat eserine, özelikle de filmlere esin kaynağı olan muhteşem bir roman çıkarmıştır ortaya. Notre-Dame’ın Kamburu aynı zamanda Paris kentinin romanıdır. Hugo, şehrin o dönemini adım adım, duvar duvar, tarih tarih, o olağanüstü zengin diliyle anlatmış, Paris’in, diğer karakterlerden rol çalmasına yol açmıştır. “Bana su verdi,” cümlesi, Victor Hugo’nun klasik eseri Notre-Dame’ın Kamburu’nun aklımıza gelmesi için yeterli olacaktır. Meşhur, “olay Rusya’da geçiyordu,” şakasını andıran bir giriş yaptığımın farkındayım. Ama, Victor Hugo, sevgi ile nefretin, iyilik ve kötülüğün mücadelesini anlatırken Quasimodo’nun bu cümlesine gizlemiştir onun iyi yürekliliğini. Bütün safdiliğiyle Esmaralda’ya âşık olan zavalı zangocun, kilisenin avlusuna bırakıldığı günden beri onu büyüten başrahip Frolo’nun, güzeler güzeli Esmeralda’nın ve onun âşık olduğu Yüzbaşı Phoebus’ün efsanevi öyküsünü anlatır bize Victor Hugo, bu ölümsüz eserinde. Ama bir o kadar da Notre-Dame Kilisesi’ni ve hatâ dönemin Paris’ini taş taş, santim santim anlatır büyük usta. Kendisinin bizat “Hayranlık uyandıran bu Notre-Dame de Paris Kilisesi’ni okur için bir onarımdan geçirmeye çalıştık. On beşinci yüzyılda sahip olduğu fakat bugün eksik olan güzeliklerin çoğunu bir özet halinde belirtik, ancak işin esasını atladık: kulelerin tepesinden seyredilebilen Paris Manzarası…” sözleriyle de ifade etiği üzere diğer iki kahraman da kilise ve Paris’tir bu romanda. Sinema filmlerinde veya çizgi film uyarlamalarını defalarca izlediğimiz bu klasiği, bu kez de dönemin Paris’i için okumalı…Çağlayan Çevik