Mutlu Moskova-Andrey Platonov
Rus edebiyatının geç keşfedilmiş ustalarından biri olan Andrey Platonov'un 1930'larda yazdığı Mutlu Moskova, Rusya'da ancak 191'de, eski rejim yıkıldıktan sonra yayımlanabildi. Roman küçük yaşta öksüz kalan Moskova Çestnova'nın etrafında dönüyor. Hayatı keşfetmeye çalışan, içi içine sığmayan Moskova meslekten mesleğe ve bir romantik ilişkiden diğerine geçerken hem değişik tecrübeler yaşıyor hem de ilginç karakterlerle karşılaşıyor. Moskova'nın yaşadıkları ve tanıştığı kişiler üzerinden, insan ruhunu amansız bir savaş meydanına çeviren karşıt güçleri de ustalıkla betimliyor Platonov: Birilerine, bir şeylere bağlanma ihtiyacı ve bu bağlılıktan duyulan korku, mantık ve duygular, toplumsal benlik ve bireysel benlik, bir şeyler yapma arzusu ve bu arzuyu öldüren nafilelik hisi. Tıpkı Platonov'un diğer eserleri gibi, Mutlu Moskova da Stalin dönemindeki idealist propagandalara karşılık toplumsal gerçekliği gözler önüne seren, insana dair ebedi ve ezeli meseleleri kurcalayarak varoluşu sorgulayan, her cümlesi yazarın özgün zihninin ve kaleminin damgasını taşıyan bir roman. Andrey Platonov ismi, eskilerin söylediği üzere, bu dünyada hiçbir şeyin gizli kalamayacağının bir göstergesi. Çünkü, eserleri Stalin döneminde yasaklılar arasına girip, 191’e kadar dünyadan gizli kalmış Platonov’un. Suçu ise idealist bir ütopyanın yaşandığı topraklarda, insanın en doğal isteklerini, hislerini, insana dair ezeli ve ebedi meseleleri dile getirmek. Mutlu Moskova’nın baş kahramanı, Sovyet rejimine inanmış, kendini adamış örnek insan Moskova Çestnova’dır. Diğer kahramanlar da öyle veya böyle hayatına giren başka inanmış insanlar, Moskova sakinleridir… Şehir Moskova’yla isim benzerliği gibi görünse de aslında hem başkenteki, hem de bütün Rusya’daki insanların en doğal arzularının da birer simgesidir Moskova. Çocukluğunda şahit olduğu tuhaf bir olay, ömür boyunca hafızasında sisler arasında kalır. Belki de sırf bu yüzden hep bir şeylerin eksik olduğuna inanır. Neyin eksik olduğu ise muğlak, aşk mı, farklı bir dünya mı, özgür ilişkiler mi, yoksa idealist fikirlerin tam anlamıyla vücut bulması mı? Platonov her bölümde, ustalıklı bir ironiyle tersten giriyor konuya… Kahramanların bütün nefretini, elinde imkan olsa neler yapmak istediğini, yapabileceğini tek tek sıralayıp, “inanmış” bir devrimci olarak hali hazırda nasıl yaşadığını ve ne kadar inanarak devletine hizmet etiğini anlatmaya koyuluyor sonra. Gerçekten hepsi sorgusuz kabul ediyorlar verilen görevleri, bütün egolarından sıyrılmış halde, birer makine gibi çalışıyorlar. Ama insan doğası, bir süre sonra içgüdüsel olarak bir şeylerin böyle olmaması gerektiğini düşünüyor. Başka bir şey istiyorum, demeyi bile tam bilemeyen makineleşmiş insanların varoluş sorgulamaları bunlar… Mutlu Moskova’yı okuduğunuzda göreceksiniz ki, daha önce bu kadar güçlü, eksiksiz ve özgürlüğüne düşkün bir “kadın” kahramanla karşılaşmadınız edebiyata. Daha önce okumadıysanız, Platonov’a hayran kalıp bütün kitaplarını okumak isteyeceksiniz. Ne de olsa Rus yazarı!Çağlayan Çevik.