Maymun Düğünü
Yahu böyle konuşup adamı töhmet altında bırakmayın; doğru değil, herkes iki işte çalışıyor.”
“Doğru, herkes çalışıyor. Ben de iki işte çalışıyorum ama, biri part-time, ihmal etmiyorum çocuklarımı. Herkes çalışıyor.”
“Herkes demeyin. Karslı Laloş Ali çalışıyor mu? Melbourne’e ayak bastığından bu yana çalışmıyor. Sof avare. Bizden de iyi yaşıyor. İşsizlik ödeneğinden otlanıyor. Devletin bizden kestiği vergileri yiyor.”
“Boş ver o tahıl bitini, sen ne yaptın, onu anlat, işe girdin mi?”
Deminden beri laf curcunası ve tozuntu içinde tilki gibi gezinip duran ve tüm mırıltıları, acının tabut içine itilmiş bilinciyle izleyen Laloş Ali, “Susun kardeşim,” diye homurdandı. “Maymun düğününe çevirdiniz matem yerini.”
Maymun düğünü sustu. Paslanmış silindirlerin, döner milerin, çatal pimlerin, zımpara taşlarının, kama başlarının, helezonlu konveylerin, lastiklerin, giyotin kapılarının, çalkantı kazanlarının, freze bıçaklarının, patlama dolaplarının ve paletlerin üst üste yığıldığı eski sanayi çöplüğünü mesken eden sokak çocukları birbirlerine girdi. Kargalar, çocukların kırıntılarından umut kesip, maymun düğününün çevresindeli okaliptus ağaçlarıyla arokarya çamlarına tünediler. Yaşlı ve avazı hazin olan, tabutları, kalabalığı ve evi saran cebel-i Arafat havasını büyük bir merakla süzdü, duygularını duyurmak istercesine ötü acı acı.