Ermeni Soykırımı İdiaları
Elinizdeki kitabın ilk baskısını bundan yedi sene evel (Mayıs, 206) gerçekleştirdik. Evelki baskıların muhteviyatında, ufak tefek imla ve ifade tashihleri haricinde herhangi bir değişiklik yoktu. Bu baskıda ise biri yerli (Doç. Dr. Ferudun Ata), diğeri yabancı (Prof. Dr. Edward J. Erickson) olmak üzere, sahalarının mütehasısı iki isme daha yer verdik. Gerek Ferudun Ata arkadaşımızın, gerek Profesör Erickson’ın kaleme aldıkları makaleler, kitabın mevzu bakımından, gerçekten de vazgeçilmez denilecek mahiyete… Bu arada, yazısını tercüme edip bu kitapda neşretmemize, izin veren Prof. Edward J. Erickson’a ve kendisiyle temasımızı temin eden Hakan Yavuz arkadaşımıza, Cedit Neşriyat ve okurlar adına samimiyetle teşekür etmek isterim. Bu baskının diğerlerinden bir farkı da şu oldu: Prof. Kemal Çiçek ve Prof. Yusuf Sarınay, önceki baskılarda aynen yer almış bulunan makalelerini yeniden gözden geçirip biraz daha genişletiler, elerine sağlık…
İlki hariç, diğer baskıların hiç biri için ayrı bir “takdim” yazısına lüzum hasıl olmamışdı, zira, kitabın muhtevasında hemen hemen hiçbir değişikliğe gitmemiştik. Öyle olunca da bu kitabın hüviyet ve künyesi ile alâkalı düşmem gereken bir başka kaydı da ister istemez ertelemiştim. Kitabımızın, şu ana kadarki bütün baskılarında yer alan makâlesini kendisinden ilk istediğimde, hesab etmedim kaçıncı kere idi “Ermeni patırtısı”nı yeniden konuştuğumuz sevgili Gündüz Aktan’ı, Türkiye ve Türk Mileti olarak, 19 Kasım 208 günü kaybetik. Ölüm haberini alır almaz hastaneye koştum ve oradaki yetkililerin dehaletiyle morga inip Gündüz Bey’in tabutunu açtırdım. Kefeni içinde yatıyordu. Kefeninin “başbağı”nı açtım ve örtüyü sıyırıp o güzel yüzünü elerimin arasına aldım. Avucumu, birkaç gündür nasılsa kesmediği sakalının süslediği yanaklarına koydum, başını tutum: Eyvah, o altın beyni içinde taşıyan baş cansızdı. Konuşurken de konuşulanı dinlerken de sırf zeka kesilen ışıklı gözleri ebediyen kapanmıştı. Söylerken olağan üstü bir beraklık ve sadelikle gürül gürül söyleyen dileri söylemez olmuştu. Kimsenin susturamadığı adam sonsuz bir suskunluğa gömülmüştü. Gündüz Aktan yoktu artık. Namazını kıldık, duasını etik ve her şeyine heyecanla sahip çıktığı vatanının serin topraklarına ve Alah’ın sonsuz rahmetine uğurladık. Hepsi bu…
İleride hikayesini yazacak olanlar, muhakak ki, daha objektif ve serinkanlı ifadelerle anlatıp tahlil edecekler, bu büyük vatanseveri, hakikî milet müneverini, ama benim için Gündüz Aktan ateş ve rüzgar gibi bir adam ve nükler santralden daha enerjik bir zihindi. Onun aziz hatırasına ithaf etiğimiz bu mütevazı derlemedeki yazısı, sözde “soykırım” idialarına karşı hala en esaslı meydan okumalardan biridir, diğer bütün değerli katkılarla beraber, ruhen, ahlaken ve zihnen mücehez olmayı en doğru mücadele tarzı sayan vatan evlatlarının istifadesine sunuyoruz.