Gerçekte, Roma İmparatorluğu düştükten sonraki bin senelik hayatında Bizans'ın durmadan harabeye yuvarlandığı kolaylıkla zannolunur. Böyle düşünmek asla caiz değildir. Onu mahvedecek gibi görünen bunalımları çoğunlukla kıyas kabul etmez derecede parlak devirler ve ümit edilmeyen yeni doğuşlar takip etmiştir. Bu devirde, bir tarihçinin sözüne göre “İmparatorluk, bu ihtiyar kadın, altın ve kıymetli taşlarla süslü bir genç kız gibi görünür. VI. asırda, Justinyen devrinde devlet son bir defa Roma'nın iyi günlerinde olduğu gibi toparlanır ve Akdeniz yeniden bir Roma gölü olur. VII. asırda, İzorya'lı (Eski Silifke) imparatorlar, Şarl Mar-tel'in Poitiers'de Hıristiyanlığı kurtardığı sıralarda, İslamiyet’in hücumlarını kırarlar. X’uncu asırda, Makedonya aile-si i1e men-sup hükümdarlar, Bizans'ı, muzaffer silahlarını Suriye'ye kadar götüren, Rusları Tuna boyunda ezen ve Bulgar çarlarının kurduğu devleti kan içinde boğan büyük bir şark devleti haline koyarlar. XI . asırda, Komnen'Ier zamanında Grek İmparatorluğu, dünyada, hala iyi bir çehre göstermektedir ve İstanbul, Avrupa politikasının belli başlı merkezlerinden biridir. " Bizans, bu suretle bin sene yaşadı; bu yaşama, yalnız mutlu bir tesadüfün neticesi değildi. Şan ve şerefle yaşadı. Böyle olabilmesi için kendisinde kötülüklerden başka şeylerin de bulunması pek tabiidir. İşlerini idare için, büyük imparatorları, şöhretli devlet adamları, yetenekli diplomatları, muzaffer generalleri vardı; bunlar vasıtası ile dünyada, büyük bir eser başardı. Daha fazla göster