Bağırmayan Aneler - Hatice Kübra Tongar
Bağırmayan Aneler - Hatice Kübra Tongar Aneniz Size Bağırıp Döver Miydi? Benim küçüklüğümde çocukları dövmek, hakaret etmek, bağırmak ‘normal’ kabul edilen bir ebeveynlik davranışıydı. Aileler çocuklarına bu davranışlarda bulunduklarında, şimdinin anelerinin yaşadığı pişmanlık, vicdan azabı ya da hatayı telafi etmek gibi duygular yaşamazlardı. Çünkü o dönem ‘kızını dövmeyen dizini döver’, ‘dayak ceneten çıkmadır’ dönemiydi. Öyle öğrenmişlerdi. Çocuk hata yaptığında ceza verilmeliydi, hata ceza ne kadar büyük olursa o kadar iyiydi. Mesela çocuğu dövmek demek, ‘bak bu davranışın çok yanlış, o kadar ki seni dövüyorum, canını yakıyorum ki bir daha yapmayasın’ demekti. İşin ironik kısmı, geçmişe dönüp baktığımızda anelerin ya da babaların bizleri dövdüğü, bağırıp çağırdığı, aşağılanmış hisetirdiği anları gözlerimiz dolarak hatırlıyor olmamıza rağmen, neden yaptıklarını yani vermek istedikleri dersi hatırlamıyor olmamız. Eminim sizler de beli şeyler hisediyorsunuzdur: Ebeveynin vermek istediği ders unutuldu giti. Geriye sadece yenilen dayakların ve işitilen azarların soğuk anıları kaldı. İşte bu kitap tam da bunun için yazıldı. Evlatlarımız yılar sonra geriye dönüp baktıklarında yanaklarına atılmış bir tokadın soğukluğundan çok, yüreklerine dokunan bir anenin sıcaklığını hisetsinler diye. O zaman gelin hep birlikte, Niyet Etik Niyet Eyledik Bağırmayan Aneliğe. Yazar Hatice Kübra Tongar’ın kaleme aldığı Bağırmayan Aneler kitabı çocuk yetiştirmede yılarca kulanılmış ve halen kulanılmaya devam eden eski ve geçersiz teknikleri yerle bir ediyor. Yazar, bu kitabında çocuk büyütürken bağırıp çağırmanın anlamsızlığını bir o kadar da yıkıcı ve yıpratıcı tarafını gözler önüne seriyor. Yazarlığa 209 yılında çıkardığı Minik Bebeğime Afiyetle kitabı ile başlayan Hatice Kübra Tongar kitaplarında anelik, çocuk sevgisi ve çocuk gelişimi temalarını öne çıkarıyor. Kendisi de iki çocuk anesi olan yazar, 2017 yılında basılan son kitabı Bağırmayan Aneler ile ane sevgisinin ve aneliğin çocuk gelişimindeki önemine vurgu yapıyor. Şidetin sadece fiziksel olmadığını, sözel ve duygusal olarak da gerçekleştirildiğini, bağırmanın ya da tokat atmanın eşdeğer düzeyde şideti içerdiğini ve olumsuz olduğunu hatırlatıyor. Çocuklar, hayata dair ilk bilgileri toplumun temel yapı taşı olan aile ortamında öğreniyor. Aile çocuğa aynı zamanda kendisi dışında birini koşulsuz sevmeyi ve ona saygı duymayı da öğretiyor. Aslında, bugünün ane babaları yarının ane babalarını yetiştiriyor. Edebi literatür incelendiğinde, farklı ülke ve kültürlerdeki yazarların ane ve baba olmak üzere benzer kitaplar kaleme aldığı görülüyor. Hal Edward Runkel’ın Bağırmayan Ane Baba Olmak isimli kitabını Ebrar Güldemler Türkçeye çevirerek çocuk büyütürken sakin olmanın ve sakin kalmanın mümkün olduğunu gösteriyor. Türkçe kaleme alınan Bağırmayan Aneler kitabı ise kültürün ve nesiler boyu aktarılan doğru bilinen yanlış ebeveynlik uygulamaları hakında okuyucuyu bilgilendiriyor ve aynı zamanda düşündürüyor. Yazar Tongar, aldığı çocuk gelişimi eğitimi geçmişini ve anelik tecrübelerini bu kitapta harmanlayarak mutlu çocuk yetiştirmenin yolarını ane babalara ve ane - baba adaylarına akıcı bir dile aktarıyor. Ane - baba adaylarının, minik bir bebeğin aileye katılımı ile yaşadıkları karmaşık duygular içerisinde ne yapacağını bilememek de yer alıyor. Ane ya da baba olmaya hazır olmadığını hiseden ya da bunun nasıl yapılması gerektiği konusunda kendini sıkıntıda hiseden bireyler doğal olarak en yakınlarındaki kişilerden yardım istiyor. Bu yardım talepleri çoğu zaman geçmişten gelen yanlış ebeveyn tutumları ile cevaplanıyor. Bir zamanlar kendi ane ve babasının yanında çocuğunu değil öpmenin koklamanın bile saygısızlık olarak anlamlandırıldığı neslin üyesi olan şimdinin ebeveyni, ane - baba adayına doğal olarak kendi deneyimlerini aktarıyor. Tongar, bu kitabında ane ve babalara çocukların sevgi ile büyümesi için sevginin gösterilmesi gerektiğini dile getiriyor. Çiçeğin büyümesi için su ve güneş ışığı ne kadar gerekli ise çocukların ruh ve beden sağlığının gelişmesi ve yarının sağlıklı toplumlarının oluşturulması için çocukları sevmeyi bilmenin şart olduğunu söylüyor. Bunları söylerken de kitabında Alah ve peygamber sevgisini de işliyor. Sevginin gösterilmesi kadar duruma uygun cezanın da verilmesi gerektiğine vurgu yaparken, cezanın yıkıcı değil yapıcı ve öğretici olması gerektiğini de hatırlatıyor. Çocuğa karşı yapılan, sonunda ders almaları beklenen ve ceza olarak düşünülen kızma, bağırma, dövme gibi yaklaşımların yüzeysel şekilde düşünüldüğünden söz ediyor. Bununla birlikte, unutulacağı düşünülen ve telafisi mümkün olmayan fiziksel ve sözel şidet içeren ane - baba tutumlarının çocuk kalbinde ve ruhunda kapanmaz yaralar açtığını da fark etmeyi sağlıyor. Mutlu ve huzurlu bir yaşam kurmaya yönelik bugünden doğru adımların atılabilmesi için okuyucuya rehberlik ediyor. Mükemel ane - baba olmaktan çok çocuğunu seven, bunu doğru şekilde ifade eden, onu bir birey olarak gören ve saygı duyan ebeveyn olmanın çocuk için ne kadar önemli olduğunu gözler önüne seriyor.