Adalar'ın İstanbul'un semtleri arasında eskiden beri özel bir yeri olagelmiştir. Bizans döneminde Adalar'da yerleşim olarak küçük balıkçı köyleri vardır. Öte yandan imparatorların, komutanların ve üst düzey din adamlarının güçlerini yitirdiklerinde gözlerine mil çekildikten sonra kapatıldıkları manastırlar Adalar'ın daha o zamanlardaki önemini gösterir. Daha sonra, Osmanlı döneminde bu işlevlerini yi-n Adalar'da yaşam yine sadece bu balıkçı köyleri ve manastırlarla sürmüştür. O günlerin bilinen en eski mimarlık örnekleri de bu manastırlar ve kiliselerdir. Sadece basit konutlar değil, bu tür kagir binalardan da günümüze pek az iz kalmıştır.Heybeliada'da 1828'de Bahriye Mektebi'nin (Mekteb-i Fünun-ı Bahriye-i Şahane) kurulması buraya yapılaşmanın ilk örneklerini getirmişse de, asıl gelişme 19. yüzyılın ortalarında başlar. 1846'da İstanbul'dan düzenli vapur seferlerinin konması, 1839 Tanzimat Fermanıyla bir takım haklar elde eden ve yavaş yavaş Avrupa burjuvazisininki gibi bir yaşam tarzına yönelen gayrimüslim Osmanlıların zengin kesiminin yazları Adalar'da sayfiyeye gitmesini kolaylaştırır. Bu kesim kısa zamanda Adalar'da irili ufaklı köşkler yaptırır. 1856'daki Islahat Fermanı gayrimüslimleri daha da ferahlatmıştır. Adalar'da yapılaşma süreci hız kazanır. Bugün Adalar'daki binaların hemen tümü 19.yüzyılın ortalarından günümüze kadar inşa edilenlerdir.Yalnız Ada binaları derken, her ne kadar büyük oranda konutlar kastediliyorsa da, kilise, cami, sinagog, okul, otel, lokanta, kulüp vb gibi dinden eğitime, spordan eğlence ve hizmete kadar çeşitli sektörle ait binalar da unutulmamalıdır.Adalar'daki konut binalarının üslupsal niteliklerinden söz edilebilir mi? Adalar'a özgü bir mimari üslup var mı? Hemen her yerdeki sayfiye evlerinde olduğu gibi Adalar'da da konutların çoğunun içinin havalanması düşünülmüş, bazılarında bunu sağlamak için, iki yanı da dışa bakan salonlarıyla "karnıyarık" plan uygulanmıştır. Yine balkon, Ada konutlarının hemen hepsinin olmazsa olmaz bir parçasıdır. Ama bugüne kadar konutları planları açısından inceleyen ilgili bir çalışma yapılmadığından henüz bu konuda daha fazla fikir yürütecek durumda değiliz. Üslup değerlendirmesini sadece cephelere bakarak yaptığımızda ise bu konuda birkaç davranışın öne çıktığı görülür. Bunlardan biri eklektik, yani seçmeci tutumdur ve birçok mimari üsluptan derlenmiş çeşitli öğelerin aynı binada bir araya getirilmesinden oluşur. Adalar'daki eski konutların çoğu da böyle sınıflandırılabilir. Neo-grek ya da neo-klasik binalar ise (Büyükada'daki Sabuncu Köşkü) belirli bir kişisel yorum içinde, tek bir klasik üslubun uygulandığı örneklerdir. Art-nouveau, Art-deco (Büyükada'daki Dikmen Evi) ve Milli Mimari (Büyükada İskelesi) üsluplarının, çok az sayıda da olsa başarılı örnekleri vardır. Yine az sayıda, belirli bir üsluba sokulamayacak, belki mimarının yarattığı kişisel bir üslupla biçimlenmiş binalara da rastlanır (Büyükada'daki Sivastopulos-Triandafilidis Köşkü). Bunların hepsi 19.yüzyıl ve 20.yüzyıl başı binalarıdır. 1940'lardan itibaren ise, daha çok modern mimari genel tanımı içine sokulabilecek binaların yapıldığı görülür (Büyükada'da Rıza Derviş Evi, Sadıkoğlu Evi, Zeki Sayar Evi&;#59; Burgazadası'ndaki Rotmann Evi, Kamhi-Grünberg İkiz Villası, Goldenberg Villası, Treves-Katalan Evi&;#59; Kınalıada Camisi vb). Bir de, çoğunlukla apartman binalarındaki "şekilsizlik" üslubundan söz edilebilir ki, bunları "mimari" kavramı içinde ele almamak daha doğru olur.Bu sergi Adalar'ın bütün bu mimari zenginliğini ortaya koymak, erozyona uğrayan, vandalca yok edilerek adeta "nesilleri yok olmaya" yüz tutan binaları sizlere hatırlatmak, onları inşa eden mimarları ve kalfaları yad etmek amacıyla hazırlandı. Birçok eksiği olması kaçınılmaz. Ulaşamadığımız daha pek çok mimarı ya da kalfası bilinen bina olduğunu biliyoruz ve sizlerin yardımıyla onlara ulaşmayı umuyoruz. Sergide yer almayan, mimarını ya da kalfasını bildiğiniz binaları, kaynak da belirterek bize bildirirseniz, sizin de bu çalışmaya bir katkınız olacaktır.Princes' Islands Buıldıngs ArchıtectsSince time immemorial, the Princes' Islands have had a special place among the other districts of Istanbul. During the Byzantium Era, there were tiny fishing villages along the shores. An indication of the Islands' significance during that period was the number of monasteries where exiles were sent, including emperors, commandants and senior religious leaders whose eyes were blinded with a brand when they lost their authority. In the Ottoman Era, the Islands were no longer used for these purposes and life continued in the fishing villages and monasteries. Today, the best known architectural examples from the past are monasteries and churches. Unfortunately, only a few traces of these buildings stil remain to this day. Although the establishment of the Naval Academy (Mekteb-i Fünun-ı Bahriye-i Şahane) on Heybeliada in 1828 brought what is considered the first examples of housing to theAdalar'ın İstanbul'un semtleri arasında eskiden beri özel bir yeri olagelmiştir. Bizans döneminde Adalar'da yerleşim olarak küçük balıkçı köyleri vardır. Öte yandan imparatorların, komutanların ve üst düzey din adamlarının güçlerini yitirdiklerinde gözlerine mil çekildikten sonra kapatıldıkları manastırlar Adalar'ın daha o zamanlardaki önemini gösterir. Daha sonra, Osmanlı döneminde bu işlevlerini yi-n Adalar'da yaşam yine sadece bu balıkçı köyleri ve manastırlarla sürmüştür. O günlerin bilinen en eski mimarlık örnekleri de bu manastırlar ve kiliselerdir. Sadece basit konutlar değil, bu tür kagir binalardan da günümüze pek az iz kalmıştır. Heybeliada'da 1828'de Bahriye Mektebi'nin (Mekteb-i Fünun-ı Bahriye-i Şahane) kurulması buraya yapılaşmanın ilk örneklerini getirmişse de, asıl gelişme 19. yüzyılın ortalarında başlar. 1846'da İstanbul'dan düzenli vapur seferlerinin konması, 1839 Tanzimat Fermanıyla bir takım haklar elde eden ve yavaş yavaş Avrupa burjuvazisininki gibi bir yaşam tarzına yönelen gayrimüslim Osmanlıların zengin kesiminin yazları Adalar'da sayfiyeye gitmesini kolaylaştırır. Bu kesim kısa zamanda Adalar'da irili ufaklı köşkler yaptırır. 1856'daki Islahat Fermanı gayrimüslimleri daha da ferahlatmıştır. Adalar'da yapılaşma süreci hız kazanır. Bugün Adalar'daki binaların hemen tümü 19.yüzyılın ortalarından günümüze kadar inşa edilenlerdir.Yalnız Ada binaları derken, her ne kadar büyük oranda konutlar kastediliyorsa da, kilise, cami, sinagog, okul, otel, lokanta, kulüp vb gibi dinden eğitime, spordan eğlence ve hizmete kadar çeşitli sektörle ait binalar da unutulmamalıdır.Adalar'daki konut binalarının üslupsal niteliklerinden söz edilebilir mi? Adalar'a özgü bir mimari üslup var mı? Hemen her yerdeki sayfiye evlerinde olduğu gibi Adalar'da da konutların çoğunun içinin havalanması düşünülmüş, bazılarında bunu sağlamak için, iki yanı da dışa bakan salonlarıyla "karnıyarık" plan uygulanmıştır. Yine balkon, Ada konutlarının hemen hepsinin olmazsa olmaz bir parçasıdır. Ama bugüne kadar konutları planları açısından inceleyen ilgili bir çalışma yapılmadığından henüz bu konuda daha fazla fikir yürütecek durumda değiliz. Üslup değerlendirmesini sadece cephelere bakarak yaptığımızda ise bu konuda birkaç davranışın öne çıktığı görülür. Bunlardan biri eklektik, yani seçmeci tutumdur ve birçok mimari üsluptan derlenmiş çeşitli öğelerin aynı binada bir araya getirilmesinden oluşur. Adalar'daki eski konutların çoğu da böyle sınıflandırılabilir. Neo-grek ya da neo-klasik binalar ise (Büyükada'daki Sabuncu Köşkü) belirli bir kişisel yorum içinde, tek bir klasik üslubun uygulandığı örneklerdir. Art-nouveau, Art-deco (Büyükada'daki Dikmen Evi) ve Milli Mimari (Büyükada İskelesi) üsluplarının, çok az sayıda da olsa başarılı örnekleri vardır. Yine az sayıda, belirli bir üsluba sokulamayacak, belki mimarının yarattığı kişisel bir üslupla biçimlenmiş binalara da rastlanır (Büyükada'daki Sivastopulos-Triandafilidis Köşkü). Bunların hepsi 19.yüzyıl ve 20.yüzyıl başı binalarıdır. 1940'lardan itibaren ise, daha çok modern mimari genel tanımı içine sokulabilecek binaların yapıldığı görülür (Büyükada'da Rıza Derviş Evi, Sadıkoğlu Evi, Zeki Sayar Evi&;#59; Burgazadası'ndaki Rotmann Evi, Kamhi-Grünberg İkiz Villası, Goldenberg Villası, Treves-Katalan Evi&;#59; Kınalıada Camisi vb). Bir de, çoğunlukla apartman binalarındaki "şekilsizlik" üslubundan söz edilebilir ki, bunları "mimari" kavramı içinde ele almamak daha doğru olur.Bu sergi Adalar'ın bütün bu mimari zenginliğini ortaya koymak, erozyona uğrayan, vandalca yok edilerek adeta "nesilleri yok olmaya" yüz tutan binaları sizlere hatırlatmak, onları inşa eden mimarları ve kalfaları yad etmek amacıyla hazırlandı. Birçok eksiği olması kaçınılmaz. Ulaşamadığımız daha pek çok mimarı ya da kalfası bilinen bina olduğunu biliyoruz ve sizlerin yardımıyla onlara ulaşmayı umuyoruz. Sergide yer almayan, mimarını ya da kalfasını bildiğiniz binaları, kaynak da belirterek bize bildirirseniz, sizin de bu çalışmaya bir katkınız olacaktır.Princes' Islands Buıldıngs ArchıtectsSince time immemorial, the Princes' Islands have had a special place among the other districts of Istanbul. During the Byzantium Era, there were tiny fishing villages along the shores. An indication of the Islands' significance during that period was the number of monasteries where exiles were sent, including emperors, commandants and senior religious leaders whose eyes were blinded with a brand when they lost their authority. In the Ottoman Era, the Islands were no longer used for these purposes and life continued in the fishing villages and monasteries. Today, the best known architectural examples from the past are monasteries and churches. Unfortunately, only a few traces of these buildings stil remain to this day. Daha az göster